Son dakika: Bahçeli: Demokrasi dışı arayışlara girişenler…

0



MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından CHP’nin başlattığı eylemlere tepki gösterdi. Bahçeli, “CHP, tam da bu ortamda demokrasi çerçevesini ve siyasi ahlak ilkelerini zorlayan bir tutuma girerek, toplumda telafisi imkânsız sonuçlar doğurabilecek bir yanlışlığın içindedir” dedi.

TÜRKGÜN gazetesine açıklamalarda bulunan Bahçeli, CHP’nin çatışmayı körükleyen ve milli iradeyi yok sayan bir politika izlediğini söyledi.

“CHP SİYASETİ YALAN VE İFTİRAYA DAYALI”

Bahçeli, “Muhalefetin bilimsellikten ve gerçeklikten uzak, yalnızca popülist söylemlere dayanan politik yaklaşımları, siyaset kurumunun güvenilirliğini sorgulanır hale getirmektedir. Nitekim bugünkü CHP siyaseti ahlaki ilkelerden ve samimiyetten uzak, yalan ve iftiraya dayalıdır. Kendi kuruluş değerleriyle barışık olmayan Atatürk’ün aziz mirasına ihanet içerisindeki CHP, başkalarına da doğru ve dürüst olamamaktadır. Oysa siyaset, bireysel veya partisel çıkarlar uğruna değerleri istismar etmek yerine, samimiyetle toplumun tüm kesimlerini kucaklayan, evrensel ahlak ve bilimsel gerçekliği merkeze alan bir anlayışı benimsemelidir. Ancak bu şekilde demokrasi, hukuk ve toplumsal barış gerçek anlamını bulabilecektir” dedi.

ŞİDDET VE ÇATIŞMA ÇÖZÜM DEĞİL

MHP lideri, gösterilere tepki göstererek, “Çeşitli dinamiklerin devreye sokulmasıyla ülkemizde yaratılacak gerilim, kutuplaşma ve hatta çatışma iklimi, telafisi imkansız olayların meydana gelmesine sebep olabilecektir.Şiddet ve çatışma kuşkusuz kalıcı çözümler üretmekten uzaktır. Siyasetin sağlıklı çözümler üretme fonksiyonundan uzaklaşan Cumhuriyet Halk Partisi, belli ki iktidarı, tarihin çöplüğündeki kirli sayfaları yeniden açarak elde etmeye yönelmiştir. Oysa demokrasiyi ve Atatürk’ü araçsallaştırma peşinde olanların, milli iradeye ve seçilmişlere saygı göstermenin demokrasinin ve toplumsal huzurun güvencesi olduğunu iyi bilmeleri gerekmektedir” ifadelerini kullandı.

Bahçeli şunları söyledi:

CHP, SİYASİ AHLAK İLKELERİNİ ZORLAYAN TUTUMA GİRDİ

Etrafımızdaki ateş çemberi dikkate alındığında, milletimize yönelik tarihi husumetler hatırlandığında ve güncel risk ve tehditler dikkate alındığında milli birlik ve beraberliğin hayati önem taşıdığı açıktır. Ancak CHP, tam da bu ortamda demokrasi çerçevesini ve siyasi ahlak ilkelerini zorlayan bir tutuma girerek, toplumda telafisi imkânsız sonuçlar doğurabilecek bir yanlışlığın içindedir.

Hatırlanacağı gibi Cumhuriyet tarihinin çeşitli dönemlerinde yapay kutuplaşmalar toplumsal yarılmalara, millî birlik ve beraberliğin örselenmesine sebep olmuştur.

Her kritik aşamada, Türkiye’nin sıçrama yapacağı her durumda tedavüle sokulmaya çalışılan “alevi-suni, Türk-Kürt, laik-antilaik, asker-sivil, devlet-millet, demokrasi-cumhuriyet, yoksul-zengin, işçi-işveren” gibi konular ayrışmanın, cepheleşmenin ve toplumsal kargaşa yaratmanın araçları olarak kullanılmaya çalışılmıştır.

TOPLUMSAL İSYANA TEŞVİK

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçildikten sonra da bunların arasına “tek adam rejimi” yalanı eklenmiştir. Cepheleşmeye dönüştürülmeye çalışılan bu alanlar üzerinden özellikle bazı televizyon kanallarında toplumsal isyana teşvik, ülkede kaos ve kargaşa çıkarmak için aleni çağrı yapılmaktalar.

Seçilmiş olmak suç işleme özgürlüğü kazandırıyor gibi davranılmaktadır. Kimi zaman sığınmacıları, emeklileri, işçi ve memurları istismar eden, kimi zaman karıştıkları yolsuzluk ve usulsüzlüklere yapılan müdahaleleri bahane eden, kimi zaman da ülkemizin demokratik yönetim sistemini karalayan, bilimsel ve hukuki gerçekliği bulunmayan yalanlarla toplumda karşıtlık oluşturmaya çalışılmaktadır.

Topluma kin ve nefret saçan, müzmin Cumhur İttifakı hasımları, ümitsiz vaka siyasetçiler her türlü yalanla “Cumhur İttifakı gitsin, ülke yanarsa yansın” anlayışıyla demokrasi dışı arayışlara zemin oluşturma niyetlerini malum televizyon kanallarında açık etmektedirler.

SOKAKLAR ÇARE DEĞİLDİR

Sahibinin sesi bu siyaset ve medya çürümüşleri toplumsal isyanın Cumhuriyet Halk Partisine üye vatandaşlarımızın öncülüğünde başlaması gerektiğini de söylemektedirler. Oysa Türkiye’de sokak olayları yaşandı ve geçmişin acı tecrübeleri de henüz unutulmadı. Yaşanan sokak olaylarının sosyal maliyeti hem devrimciler hem de ülkücüler açısından çok yüksek oldu. Bunların sonucunda Türkiye’ye ödetilen ekonomik, sosyal ve siyasi bedel milletimizin hafıza kayıtlarındadır.O sebeple sokaklar çare değildir.

Şayet sokağa davet edilenlerin karşısına 15 Temmuz’da olduğu gibi başkaları dikilirse kaçınılmaz çatışma nasıl önlenecek, olayların önüne nasıl geçilecektir? Sokak çağrısı yapan provokatörler acaba o vakit ortada bulunacaklar mı yoksa çoktan ülkeyi terk etmiş mi olacaklar. Bunlar, aynı zamanda da Türkiye’de tek adam rejimi olduğuyla yatıp kalkanlardır.

Rejim değişti yalanını söylemeye devam edenlerdir. Demokratik seçimleri, milli iradeyi yok sayanlardır. Milletin desteğini almaya çalışmak yerine sokaklardan hareketle anti demokratik süreçlerden medet umanlardır.

TEK ADAM OLAN YERDE SEÇİM OLMAZ

Bu amaçla her türlü tahrik, istismar ve yalandan çekinmeyenlerdir. Hatırlatmak isterim! Tek adam olan yerde seçim olmaz. Demokrasiden eser bulunmaz. Milletin yüzde 52’sinin oyunu alarak seçilen Cumhurbaşkanı, tek adam olarak ifade edilemez.

CHP’nin seçim başarısızlığını gizlemek için hükumet sistemini günah keçisi ilan etmekten vaz geçmeyenler tek adam iftirasını hangi hukuka, hangi bilimsel esasa ve hangi vicdana dayandırmaktadır?

ESAS OLAN HUKUKA BAĞLILIKTIR

Türkiye, çok şükür darbe ve muhtıralarla, istikrarsızlık, kaos ve kargaşalarla anılan parlamenter sistemden Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle kurtulmuş, ayağındaki prangaları söküp atmıştır.Demokrasisi güçlenmiş, temsil adaleti artmış, daha etkin bir yönetim kabiliyeti kazanmıştır. Türkiye’de isteyen herkes siyasi parti kurma hak ve özgürlüğüne sahiptir.

Halihazırda 176 siyasi partinin kurulmuş olması ve bağımsızlar hariç 16 siyasi partinin TBMM’de temsil edilmesi Türkiye’nin çok sesli bir demokratik düzene sahip olduğunun en somut göstergesi değil de nedir?

Bu siyasi partilerin program ve politikalarını, ilkelerini, topluma vadettikleri ne varsa rahatça her platformda ortaya koyabilmeleri de mümkündür. Esas olan siyaset yapma hakkını kullanırken demokrasiye ve hukuka bağlılıktır.

Toplumsal kaynaşmayı, milli birlik ve bütünleşmeyi esas almaktır. Buna uygun program ve politikalar ile yol ve yöntemleri ortaya koyabilmektir. Kavgayı ve cepheleşmeyi teşvik etmek, barış ve huzur ortamını yok etmek için toplumu isyana çağırmak değildir.

SOKAK ÇAĞRISI, NASIL BİR ŞUURSUZLUKTUR

Hal böyle iken demokratik düzende, katılımcılıkla topluma faydalı çözümler üretilmesi gerekirken, insanları cephelere ayırarak sokak çağrısı yapmak nasıl bir şuursuzluk ve sorumsuzluktur?

Sokakların karşıtlık ekseninde karıştığı bir ortamda sokak çağrısı yapan televizyonlar hedef alınırsa kışkırtıcılar bunun altından nasıl kalkacaklardır? Hem siyasetçiler hem de medya sahipleri akıllarını başlarına almalı, ateşle oynamaktan vaz geçmeli, sorumluluk içinde ve aklıselimle hareket etmelidir.

Cumhuriyet Halk Partisinin iktidar olamadığı, iktidarı sandıkta kazanamadığı her dönemde anti-demokratik yöntemlere başvurmaktan, kardeşliği hedef almaktan, milli birliği yaralamaktan geri durmadığı siyasi tarihimizin gerçeğidir.

TOPLUMSAL BÜTÜNLÜĞE ALENEN KARŞILAR

Cumhuriyet Halk Partisinin takip ettiği siyaset bugün de Türk Milletinin egemenlik ve tarihsel haklarıyla temelden ve bütünüyle çatışan bir siyasete dönüşmüştür.

Bu yönüyle Cumhuriyet Halk Partisi vatana ve millete, toplumsal bütünlüğe alenen karşı tavırdadır. Esasen Atatürk’ün vefatından sonra kurulan Cumhuriyet Halk Partisi hükümetleri dönemlerinde de Türkiye’nin hayrına önemli bir hizmet ve eser maalesef ki ortaya konulamamıştır. Dahası, Atatürk’ün 15 yılda inşa ettiği yapıları yok etmek isteyen CHP, bu haliyle Atatürk’ün kemiklerini sızlatmıştır.

İTİRAZ ETMEDİKLERİ BÜYÜK PROJE NEREDEYSE YOK

Cumhuriyet Halk Partisi muhalefette kaldığı dönemlerde de Türkiye’nin ekonomik kalkınmasına öncülük eden büyük projelere karşı çıkışlarıyla hafızalara kazınmıştır. İtiraz etmedikleri büyük proje neredeyse yoktur.

CHP sözcüleri, AK Parti hükümeti dünyanın en doğru işini yapsa bile yanında olmayacaklarını açıkça söylemişlerdir. Milletin hayrına olacak her işe karşı çıkan CHP, “Suriye’de ne işimiz var” “Libya’da ne işimiz var” diyerek katil Esad’ın ve Hafter’in yanında saf tutmaktan bile çekinmemiştir.

Biden’dan demokrasi ve iktidar dilenerek milli iradeyi yok saymış, emperyalist güçlerden medet umarak Atatürk’ün “tam bağımsız Türkiye” ülküsünün aksini yapmış, dahili ve harici bedhahların sözcüsü ve savunucusu olmaktan utanmamıştır.

Türkiye’yi dışarıya şikayet etmiş, yabancı ülkelerden yardım istemiştir. CHP zihniyeti, Türk milleti’nin değerlerini, inançlarını, kültürünü tartışma konusu haline getirmiştir. Cumhuriyet Halk Partisinin geçmişi “boykot da bir, işgal de bir” anlayışıdır.

BOYKOT HAK, İŞGAL SUÇTUR

Bunu dillendiren CHP genel başkanının açıklamasından sonra ülkemizde nelerin yaşandığı, nasıl bir felaket tablosunun ortaya çıktığı ve Türkiye’nin sürüklendiği kardeş kavgası milletimizin hafızasındadır. Boykot bir hak, işgal ise suçtur.

Bugünkü CHP yönetimi sokak çağrısı yaparken acaba hala bu düşüncede midir? Demokrasi dışı arayışlara davetiye çıkarıp darbe beklentisi içine mi girmiştir? Yoksa, Gezi eylemlerinde ve 15 Temmuz’da yapamadıklarını şimdi yapabileceklerini mi sanmaktadır?

Şayet bu düşüncede iseler geçmişin tecrübe edilen karanlık dönemlerine özlem duyanlar, bunun ağır bedelini de ödemeye hazır olmalıdır. Zira demokrasiye şaşı bakan kim varsa karşımızdadır. Bizim demokrasiye, mevcut hükumet sistemine ve büyük başarılara imza atan hükümetimize, “Türk ve Türkiye Yüzyılı” hedeflerine bir bir ulaşacağımıza inancımız tamdır.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir